"ŞEHİDİM RUHUN GÖKLERDE NÖBETTE, KANIN BAYRAKTA EN YÜKSEKLERDE"
ŞEHİT
Aynı köyde büyüyen iki asker, Tendürek Dağları'ndaki mevzilerinde
sohbet ediyorlardı. Uzun boylu olanı, elindeki dürbünle teröristlerin
sığınabileceği yerleri kontrol ettikten sonra, arkadaşına yanaşarak:
- Şu rüyanı bir daha anlatır mısın?,
diye fısıldadı. Geçen sefer iyi dinlememiştim
Diğer asker, bir gün önce gördüğü
rüyayı en az on kere anlatmasına rağmen hiç itiraz etmedi. Ve
gözlerini, zirvedeki bulutlara çevirerek:
- Rüyamda şehit olmuşum, dedi. Allah
(c.c) beni Cennet'ine almış ve beş tane de huri vermiş.
- Cennet ha!... diye iç geçirdi
arkadaşı. Hemde beş tane huriyle birlikte.
Rüyayı gören asker, daha öncekiler
gibi uzun uzun konuşmaya başladı. Köydeki derelerinden de berrak akan
Cennet ırmaklarından, onun kenarında sohbet eden peygamber ve
evliyalardan, aralarında aynı birlikten yakın arkadaşlarının da
bulunduğu şehitlerden ve her biri başlı başına bir cennet olan
hurilerinden bahsederken dalıp dalıp gidiyor ve bulundukları yamaca
doğru açılmaya yüz tutan bulutların üzerine çıkmış gibi oluyordu.
Yanındaki asker, rüyanın sonuna doğru ona iyice sokuldu ve yapacağı
teklifin sıkıntısıyla biraz kıvrandıktan sonra:
- Rüyanı bana satar mısın? Diye
sordu. Ne istersen veririm.
- Rüya da satılır mıymış? Diye
gülümsedi diğeri. Cennetin güzellikleri senin de aklını aldı herhalde.
Arkadaşı:
- Olsun, dedi. Sen yinede sat.
Karşılığında postalları değişiriz. Seninkisi ayağına biraz dardı
biliyorsun.
Rüyayı anlatan asker, kavurucu
güneşin tesiriyle biraz daha küçülen postallarına baktıktan sonra,
sıcak bir tebessümle:
Peki ya!... dedi. Sattım gitti. Ver
bakayım postalları. Rüya ile birlikte postalların sahibi
de değişti. Ve biraz sonraki çatışmada,
Erzurum'un ücra bir köyündeki ailesine, rüyayı satın alan askerin
şehit olduğu haberi ulaştı. Yanı başlarına düşen bir roketatar
mermisi, birbirinden ayrılmayan iki arkadaştan birine hiç dokunmazken,
ötekini hasret duyduğu bir diyara uçurmuştu.
Rüyanın ilk sahibi, onun kanlı
vücudunu kucaklarken:
- Muradına erdin işte, diye
tekrarlayıp duruyordu. Kavuştun mu bari hurilerine?
Yerdeki askerin yüzünde nurani bir tebessüm vardı. Arkadaşı, onun
elindeki silahı almak için eğilirken, şehidin sağ avucu kendiliğinden
açıldı. Ve "beş" işareti yaptı. Tendürek Dağları'ndaki bulutlar, beş
hurili Cennet yolcusunu kucaklamak için şimdi yere inmişti.
C. SUAVİ
"Şehitlerin
son gördüğü, Allah'ın cemalidir."
Canım oğlum, Murat vefatından bir
hafta önce, okuldan geldikten sonra kanepenin üzerinde biraz uyumuştu.
Uyanınca gülmeye başladı."Anneciğim, sana bir şey anlatmak istiyorum
ama utanıyorum." dedi. "İnsan annesinden utanır mı, anlat bakalım."
deyince; Anneciğim, rüyamda çok güzel bir
yerdeydim. Yanımda da beş tane güzel kız vardı. Hepsi beni öptüler."
deyip, gülmüştü. Demek ki yavrum gideceği yeri görmüş. İnşallah,
günahsız yavrum şehit ağabeyleri ile huri kızlarının arasında
mutludur. Bu hikayeyi ne zaman okusam o günü hatırlıyorum.
"BİR VARDAN
GELEN BUNCA VARLIK, NASIL BİR YOK'A SIĞAR"
KAN VE ŞARAP
22 Haziran 1993 günü Tendürek Dağları'nda
şehit edilen genç
kardeşimiz Üsteğmen Cengiz Çıkrık ve onun Cennet arkadaşları olan
bütün şehitlerimizin aziz ruhlarına binlerce fatihalarla.
Binbaşı:
- Yazık oldu evlatlarıma, diye
mırıldandı. Hepsi de arkadan vurulmuşlar.
Beşi de yan yana yatırıldı
Mehmetçik'lerin. Dördünün üzerine kurşun delikleriyle parçalanmış
bir battaniye, açıkta kalanın üzerine ise, Tendürek Dağları'nın
güneşinden kavrulmuş bir gazete örttüler.Komutan, okunan fatihanın aminini
bahane ederek gözyaşlarını sildikten sonra, beşinci askeri gösterip:
- En yamanları da buydu, dedi.
Çatışmadan önce onu abdest alırken görüp saçlarını okşamıştım.
Bütün bakışlar, genç şehide yöneldi. Delikanlının sırtından giren
kurşunlardan biri kalbini, diğeri ise ciğerini parçalamış ve üzerini
örten gazetenin o kısımlarında kandan halkacıklar oluşturmuştu. Binbaşı, Mehmet'in saçlarını tekrar
okşamak için eğildiğinde, gözleri o halkacıklar içindeki yazılara
takıldı.
Yazılardan birinde, teröristlerle
çarpışan askerlere çelik yelek giydirilmesi için yüz milyar gerektiği
yazıyordu. Diğer yazıda ise, meşhur işadamının kızına ait yüz
milyarlık düğünde, kırmızı şarapların su gibi akıtıldığı...
C. SUAVİ
"Cennetin çiçekleri, şehitlerin kanları ile sulanır."
Bizlerin huzuru için gece gündüz bedenlerini siper eden
Mehmetçiklerimizi ve değerli komutanlarını Rabbim korusun. Şehit
olan binlerce vatan evladımız ve onların değerli komutanlarına
minnet borcumuzu ödeyemeyiz, Allah hepsine rahmet etsin. Geçen bayram haberlerde şehitliğin
birinde şehit kabri başında bir komutan gözyaşları içinde dua
ettikten sonra kabre karanfil koyarken toprağı sevgi ile okşayıp bir
yandan da bu benim askerimdi, gözünü budaktan sakınmayan yiğidimin
önünde saygı ile eğiliyorum deyip başındaki bayrağı öpmesi beni
ağlatmıştı. Komşumuzun Güneydoğu'da askerlik yapan oğlu
komutanlarımız bize bir ana gibidir, gece koğuşa gelip üstümüzü
örterler, yemeklerin en güzellerini bizim yememiz için tüm imkanları
seferber ederler demişti. "Allah yolunda öldürülmüş olanları
ölmüş sanma sakın, hayır onlar diridirler"."Rablerinin katında rızıklandırılıyorlardır".
Mehmetçik bir
kurban bayramında yazar bu şiiri, mektubun içine bir fotoğrafını koyar
ve annesine,babasına gönderir. Gönderir ama, 15 gün sonra da evine
şehit olduğu haberi gider.
"Ağlarsa
anam ağlar, gayrısı yalan ağlar"
DUY ANAM
Şu resmimi bayram günü çekilmiştim
Çerçevelet başucuna koy
anam
Bayrağımı zirvelere
dikmişim
Hem hilali, hem beni öp
duy anam
Gün bayram, koçlar kurban
edilir
Dostlar sofralara mihman
edilir
Kurban ile toprak vatan
edilir
Oğlunu da bir koç yiğit say
anam
Bayrağın altında bilmeyiz
melal
Yeter ki boynunu bükmesin
hilal
Ben canımı, sen hakkını et
helal
Bunca mı tatlıymış vatan
vay anam |
|
"Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti, iyi insanlar iyi
atlara bindi gitti."
ŞEHİT ANALARINA MÜJDELER
En güzide sahabelerini kaybetmişti. Kureyş müşrikleri şehitlere
vahşice muamelede bulunmuşlardı. Çoğunu parça parça ederek tanınmaz
hale getirmişlerdi. Gözü yaşlı, gönlü hüzünlü şehitlerin arasında
kâh geziniyor kâh durup uzun uzun onları seyrediyordu. Allah'ın
kaderine olan teslimiyetinin verdiği güç olmasaydı, bu dehşet dolu
manzara seyredilecek gibi değildi. İçleri parçalayan manzarayı bir
müddet seyrettikten sonra acı dolu sesiyle:
- "Ben kıyamet gününde şu şehitlerin
Allah yolunda canlarını feda ettiklerine şahitlik edeceğim." dedi.
Bu sözleri ifade eden Resul-u Ekrem Efendimiz (SAV)'den başkası
değildi. Daha sonra sahabelere dönerek:
- "Bunları kanlarıyla sarıp gömünüz.
Allah yolunda çarpışarak yara alanlar, kıyamet günü mahşerde
yaraları kanayarak geleceklerdir. Kanlarının rengi kan rengi ama
kokusu misk gibi olacaktır." diye ferman etti. Buyruğu üzerine
sahabeler ölen şehitlerin zırhlarını, silahlarını çıkarıp kefensiz,
kanlarıyla yıkamadan defnetmeye başladılar. Defin işi bitince
Resul-i Ekrem Efendimiz şehitlerin namazlarını kıldırdı. Bütün
bunlardan sonra mücahitlerle birlikte Medine'ye dönmek için harekete
geçti. İslam ordusu Şevval'in 7'sinde akşam üzeri Medine'ye
giriyordu. Medine sokakları merak edip ağlaşan kadınlarla doluydu;
kimi anneydi, kimi eşti.
Atının üzerinde duran Resul-i Ekrem
Efendimiz(SAV) bu manzarayı yine hüzünle içi buruk buruk izliyordu.
O sırada yaşlı bir kadın atının yanına iyice yaklaştı. Peygamber
Efendimiz'in nurani simasını bir müddet sevgi ve hayranlıkla
seyretti. Gülümseyerek: "Anam babam sana feda olsun ya Rasulullah!
Seni sağ salim gördüm. Sen sağ olduktan sonra hangi felakete
uğrarsam uğrayayım bana hiç gelir." dedi. Bu İslam kadını, şehit
düşen Sa'd bin Muaz(r.a)'ın acılı annesi Keşbe anneydi. Peygamber
Efendimiz sağ olduğu için büyük bir sevinç duyuyor, oğlunu dile
bile getirmiyordu. Peygamber Efendimiz Keşbe annenin sözlerinden
müteessir olup samimi bir şekilde taziyesini, üzüntüsünü
bildirdikten sonra Keşbe anneye ve onun nezdinde kıyamete kadar
gelecek olan bütün şehit annelerine şu müjdeyi verdi:
"Ey Sa'd'ın annesi! Sana ve onun ev
halkına müjdeler olsun ki, şehit düşenlerin hemen hepsi cennette
toplandılar ve birbirleriyle arkadaş oldular. Onlar ev halkına da
şefaat edeceklerdir."
Keşbe anne bu müjde ile iyice
rahatladı. Oğlu cennette Allah'ın(c.c) sonsuz rahmetindeydi. Dahası
o şehitlerin ilahi kelamda söz edildiği gibi ölmediğini biliyordu.
Yine de Peygamber Efendimiz şehit anneleri için dua istedi. Resul-i
Ekrem Efendimiz ricası üzerine şu duayı etti:
"Allah'ım onların kalplerinde bulunan üzüntüleri yok et! Geri
kalanları da geri kalmışların en hayırlısı kıl."(amin)
İbnu Abbas(r.a) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) ashabına şöyle dedi: "Uhud'da şehid olan
kardeşleriniz var ya! Allah, onların ruhlarını yeşil kuşların içine
koydu. Bunlar cennetin nehirlerine giden, cennet meyvelerinden yiyen
ve Arşın gölgesine asılmış altından kandillere girip istirahat eden
kuşlardır. Şehitler böylece güzel güzel yiyip içip dinlenince şöyle
dediler: Kardeşlerimize bizden kim haber götürecek ve bildirecek ki
bizler cennette dirileriz, rızıklanıyoruz? Bu haber gitmeli ki onlar
cennete karşı isteksiz olmasınlar ve harpte korkak davranmasınlar!"
Allah Teâla onlara cevaben:
"Sizin haberinizi ben duyuracağım"
buyurdu ve şu âyeti indirdi: "Allah yolunda öldürülenleri ölü
saymayın bilakis onlar Rableri katında diridirler. Allah'ın bol
nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar. Arkalarından
kendilerine ulaşmayan kimselere, kendilerine korku
olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler"
(Âl-i İmrân, 169) Keşbe anne artık hüznünü iyice atmış olarak evine
dönüyordu. Kendini defalarca hayır işlerine adadı.
"Hafif acılar konuşabilir, ama derin acılar dilsizdir"
ÖZLEDİM
Kokunu özledim canımdan
can bildiğim
Oğlum, yavrum seni
özledim! Seni sütümle ben besledim
Ben büyütüp ben asker
eyledim
Güzel anacığım kuşlar öter
ötmez
Çiçekler açar açmaz
yanındayım demiştin
Oysa oğul sen bana cansız
bedenini gönderdin!
Bir kurşunla şehit mi
edildin?
Son sözünde anacığım mı
dedin?
Bilseydim o kurşuna göğüs
germez miyim?
Sana kalkan o elleri ezmez
miyim?
Dişlerimle etlerini lime
lime etmez miyim?
Ey yiğit oğul, can oğul!
Seni bu yaşına ne
çilelerle getirdim
Hayır, hayır oğul! Sen
ölmedin ölmezsin
O kirpiklerinle gözlerini
kapatmış uyumaktasın
Nen yavrum, nen kuzum
şışşt
Yanındayım yanı başındayım
geceleri düşlerime giriyorsun
Anaaa! Ana diye beni
çağırıyorsun
Sonra birden bir kayıp
oluyorsun
Eziyet etme ne olur bana
Bak! Bir gece de aklar
düştü saçlarıma
Sen, sen bir kere öldün
ama
Ben bin kere can verdim
yokluğunla!
Gel oğul gel anacığına! ya
sen gel bana
Ya ben geleyim yanına
gireyim o toprağa
Ana guzu birlikte uyuyalım
ana guzu goyun goyuna
Şehit yuvanda birlikte
uyuyalım oğul
Sakın korkma yavrum korkma
kuzum yanında anacığın
Korkma bebeğim şışşşt |
|